30 Aralık 2010 Perşembe

Mandalın Kehaneti :))

Arkadasim Esra bizlere Kahve Dunyasi'dan minik surprizler almis... Sansima cikan surpriz de "Evli, Mutlu, Cocuklu" :))

cok guldum...

Hadi bakalim 1'i gelsin huzur mutluluk getirsin :))

7 Aralık 2010 Salı

Seninki kaç santim? - Greenpeace

Seninki kaç santim? - Greenpeace


Bugün dünya denizlerindeki büyük balık türlerinin yüzde 90'ı, toplam balık türlerinin ise yüzde 60'ı tükenmiş durumda.
Küçük Balık Yoksa Büyük Balık da Yok!

2 Aralık 2010 Perşembe

Mimar Sinan Ve Büyük Aşkı Mihrimah Sultan

Dogum tarihim tutuyor ama :((



Bir çoğumuz Mimar Sinan hayatı ve eserleri hakkında yazılar okumuşuzdur, bugün mimar sinanın belkide hiç duymadığınız bir anısını anlatmak istiyorum sizlere Mimar Sinan ve büyük aşkı Mihrimah Sultan,

Osmanlı’nın büyük cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın ve büyük aşk’ı Hürrem Sultan’ın bir kız çocuğu gelir Dünya’ya .
Efsane bir ask’ın meyvesidir bu çocuk ve bu yüzden belki efsane aşkların en temeline en masalsı olanına ithafen ismi Mihrimah konulur Mihr-ü Mah Farsça da Güneş ve Ay demektir.
Zaman hızla geçmiş Mihrimah Sultan büyümüş 17 yaşına gelmiştir ki o zamanlar için evlendirilmesi uygun olan bir yaştadır. İki talibi olur biri Diyarbakır valisi Rüstem Paşa dırdiğeri ise saray’ın baş mimarı Mimar Sinan.

Padişah biricik kızını Rüstem paşa ile evlendirir Sinan evlidir ve 50 yaşındadır ama bilinen odur ki Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır.
Mimar Sinan o derece derin bir tutku ile aşık olduğu Mihrimah Sultan’a kavuşamamıştır fakat o’na olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
İstanbul’un en güzel yerlerinden birine Üsküdar’a Mihrimah Sultan adına bir cami yapması istenir kendisinden.1540 yılında inşa etmeye başladığı cami’yi 1548 yılında tamamlar.Cami inşa edilirken bir yandan kendi aşkını anlatır hiç şüphesiz ve eserine sanki “eteklerini giymiş bir kadın” siluetini verir ayrıca cami için mimari olarak esinlendiği örnek aldığı yer ise bir başka aşka kutsal bir aşka adanmış bir şaheserdir ; Ayasofya.

Bahsi geçen bu cami 2 Minareli olup padişah fermanı ile yaptırılan bir eserdir ama Sinan’ın söyleyecekleri bununla bitmemiş olacak ki bu eserden 14 yıl sonra o güne kadar ilk defa padişah fermanı olmaksızın Edirnekapı da surların yakınına pek kimsenin ilgilenmediği ıssız yalnız ama İstanbul’ un en yüksek tepesi olan bir yere sanki aşkının gizliıssız ve yalnızlığını ama bir o kadar büyüklüğünü haykırmak istermişcesine ikinci bir eser yapmaya koyulur.

Mihrimah Sultan’a ithafen.
Derler ki; cami Mihrimah sultanın o duru gösterişsiz ve bir o kadar asil güzelliğine istinaden küçücüktür ve sadece 38 mt bir minareye sahiptir. Bir adet incecik kubbesinin üzerindeki 161 pencere ise iç güzelliğinin ne kadar aydınlık ve berrak olduğunu temsil eder bu sayede gün ışığının her köşede adeta dans ettiği kadınsı edalı. ( o tarihte bu açıklıktaki ve bu kalınlıktaki bir kubbeye o kadar pencere dünya üzerinde sadece Mimar Sinan tarafından yapılabilirdi) cami içindeki pandatiflerde ve minare kenarlarındaki upuzun işlemelerde de Mihrimah Sultan’ın o çok güzel ayak topuklarını döven upuzun saçları tasvir edilmiştir.
Ve yine denir ki Mihrimah Sultan’ın statüsü iki minareli cami yaptırmaya yetmesine rağmen yalnızlığını simgelemesi anlamında tek minareli yapılmıştır bu cami.

Ama Sinan aşk‘ını öyle sihirli bir tılsımla mühürlemiştir ki bu sırra şaşırmamak o sevdaların naifliğine imrenmemek elde değil. Sinan Usta’nın aşk’ının vesikasıdır sanki iki caminin de yeri özenle seçilmiştir. Güneşin doğum ve batım yerleri tespit edilerek yapılmış camilerdir. Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Camii’ni aynı anda görebileceğiniz bir yer tespit edin. Günbatımında (elbette yılın sadece bir gününde ki o gün 21 Mart gece ile günün birbirinre eşit olarak kavuştuğu gün’dür daha enteresanı o gün Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür) göreceğiniz muhteşem manzara şudur:
Edirnekapı Camii’nin tek minaresinin arkasından güneş batarken Üsküdar’daki caminin minareleri arasından ay doğmaktadır! “Bu nasıl bir hesaplama bu nasıl bir estetik anlayışıdır!”



Mihrimah Sultan Külliyesi 1540-1548 Üsküdar/İstanbul
Mihrimah Sultan Külliyesi 1562-1565 Edirnekapı/İstanbul


(alinti)

15 Ekim 2010 Cuma

Nietzsche Agladiginda...

"Hepimiz bazen birileriyle o kadar yakınlaşırız ki dostluğumuzu ya da kardeşliğimizi hiçbir şey engellemiyormuş gibi görünür, bizi ayıran küçücük bir köprü vardır, hepsi o kadar. Ama tam sen bu köprüye adım atacakken sana şu soruyu sorsam :"bu köprüyü geçip bana gelir misin?" İşte o anda artık bunu istemeyiverirsin, sorumu tekrarlasam öylece suskun kalırsın. O andan itibaren aramıza dağlar ve azgın nehirler girer, bizi ayıran ve birbirimize yabancılaştıran duvarlar bitiverir önümüzde ve bir araya gelmek istesek de artık yapamayız. Ama o küçücük köprüyü düşündüğünde sözcüklere sığmayacak kadar büyüyüverir gözünde; yutkunur ve şaşar kalırsın..."

3 Ekim 2010 Pazar

The Back Up Plan :)


bu aralar hic de tarzim olmayan filmleri izliyorum... once Going the Distance  sonra The Back-Up Plan

bu benim B planımdı... ama esas oglani oynayan bir erkek yoktur gercek hayatta diye dusunuyorum :))

30 Eylül 2010 Perşembe

F hali...

"naber cadı" 

Bu zor yonca / Çünkü insanlar yıllar boyunca / Hiç soru sormadan durur

Bu kadar zor olmamali... Ama zor işte...

27 Eylül 2010 Pazartesi

büyü-mek

Ne kadar da büyütmüşüz büyümeyi gözümüzde
büyü büyü olmuyor
büyüdükçe büyü bozuluyor!
(Metin Üstündağ)

23 Eylül 2010 Perşembe

Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri / Yekta Kopan

Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri

Buğulu Yalnızlık
2 kişilik
Malzeme: 2 kişi, 1 ilişki
Hazırlanışı: Mutlu günler geçirilir. Beraber olmaktan alınan keyif, kaynayana kadar hayatın her aşamasıyla sık sık karışrıtılarak yaşanır. Arkadaşlar ortak edilir ilişkiye. Sinemaya gidilir, çıkışta filmden hiçbir şey hatırlanmaz, geriye kalan sadece sevgilinin film boyunca tuttuğu elinizde kalan sıcaklıktır. Sözler verilir. Sözlerin altında ezildikçe, yalanlar söylenir. Mutluluk fokurdamaya başlayınca, ilişkinin altı kapatılıp dinlenmeye bırakılır. Oda sıcaklığına geldiğinde kıskançlık ve kavga gibi baharatlar göz kararı eklenir. Arzuya göre aldatma da konulabilir. İlişki iyice soğuduktan sonra gözyaşıyla servis edilir. ( ne kadar da tanidik :) )


Yapa-yalnızlık
 1 kişilik
Malzeme: 1 kişi. Olabildiğince fazla miktarda ilişki girişimi.
Hazırlanışı: Kadın ya da erkek tarafından hazırlanabilir. Hazırlanışı biraz uzun zaman aldığından zahmetlidir. Ustalıkla yapılabilen, pişirilmesi diğerlerine göre zor ama bir o kadar da lezzetli bir çeşittir. Birçok ilişki denenir. Özellikle her ilişkinin ilk günleri büyük coşkuyla yaşanır. En güzel sözcülkler, en güzel öpüşlere karıştırılır. Her yeni ten, keşfedilmemiş bir coğrafyaymışcasına fethedilir. Bütün bu ilişkileri kısa tutabilmek, hepsinde sonsuz bir mutsuzluk yaşamaya çalışmak gerekmektedir. İlişkilerde yaşanan mutsuzluğun giderek artması, kişinin giderek içine kapanması, ayrı bir lezzet verecektir. Kişi artık ilişki yaşayamayacak kadar yorgun ve mutsuz hale geldiğinde, yapa-yalnızlık hazır olur. Alkolle servis edilir.

Türlü Yalnızlık
Çok kişilik
Malzeme: 1 kişi, 1 şehir
Hazırlanışı: Çok çabuk hazırlanabilir, ancak zamanla kazanılabilen bir el becerisi gerektirmektedir. Şehir bir dişi olduğundan daha çok erkeklerin damak zevkine uygundur. (Kadınlar tarafından da farklı şekillerde hazırlanabilir.) Sonucun güzel olabilmesi için dokusu, kokusu güzel bir şehir bulmak gerekir. Yalnızlığa yeterince acıkmış olunan bir anda, korunmasız bir ruh haliyle şehrin sokakları arşınlanmaya başlanır. Her sokağa, kaldırım taşına, elektrik direğine, binaya ( özellikle tarihi dokusu olan yapılara) farklı anlamlar yüklenerek gün boyu dolaşılır. Çevredeki insanların konuşmalarına kulak kabartılır. Her biri için bir hikaye düşünülür. Dalgınlaşılır. Yalnız insanların yüzünde hüzün, mutlu çiftlerin gözünde kahkaha, gençlerde heyecan, yaşlılarda ölüm aranır. Bütün bu duygular şehrindeğişik köşelerine adanır. Arada bir baş yukarı kaldırılıp gökyüzü seyredilir. Ancak bunun çok yapılması umutları arttıracağından lezzeti bozacaktır. Artık şehir tümüyle yalnızlığa dönüşmeye başladığında, yürüyüşe son verilerek bir duvar dibine oturulur ve duygular soğumaya bırakılır. Sonbahar sıcaklığına ulaşıldığında, türlü yalnızlık da servise hazır olur.

Afiyet olsun.

Simyacı / Paulo Coelho

"Bu yörelerde bir yığın arkadaşı vardı - ve bu da yolculuk yapmayı neden bunca sevdiğini açıklıyor. Her gün birlikte olmak gereksinimi duymaksızın, insan her zaman yeni dostlar edinir. Papaz okulunda olduğu gibi, insan her zaman aynı insanı görürse, buları yaşamının bir parçası saymaya başlar. İyi, aka su kişiler de bu nedenle, yaşamımızı değiştirmeye kalkışırlar. Bizi görmek istedikleri gibi değilsek hoşnut olmazlar, canları sıkılır. Çünkü, efendim, herkes bizim nasıl yaşamamız gerektiğini elifi elifine bildiğine inanır." sf29

"Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman yaşamak için bir sebebim olmayacak" sf68

"Büyük bir hayal kırıklığına uğramaktan korkuyorum; bu yüzden hayal kurmakla yetinmeye çalışıyorum" sf69

"Öyle zamanlar vardır ki, insan hayat ırmağının akış yönünü değiştiremez" sf73

"Hayallerinden asla vazgeçme, demişti yaşlı kral. Simgelere dikkatli ol." sf78

"Kimse bilinmezden korkmamalı, çünkü herkes istediği ve ihtiyaç duyduğu şeyi ele geçirebilir" sf92

" 'Sabırsız olma' diye tekrarladı, kendi kendine. 'Devecinin dediği gibi, yemek zamanı gelince yemeği ye. Yürüme zamanı gelince yürü' " sf109

"Aşk, sevilen nesnenin yanında bulunmayı zorunlu kılıyordu" sf116

"Atmacaları sessizce yediler. Simyacı bir şişe açıp konuğunun bardağına kırmızı renkli bir sıvı koydu. Şaraptı ve ömrü boyunca hiç içmediği en güzel şaraplardan biri. Ama şarabı Şeriat yasaklamıştı.
- Kötülük, dedi Simyacı, insanın ağzından giren şeyde değildir. Kötülük oradan çıkandadır.sf134

 " 'Arkanda bıraktığın şeyleri düşünme' dedi Simyacı, atlarıyla çölün ortasında ilerlerken. Herşey Evrenin Ruhu'na kazınmıştır ve ebediyen orada kalacaktır.
-insanlar gitmekten çok geri dönüşü hayal ediyorlar, dedi, çölün sessizliğine yeniden amışmış olan delikanlı.
-Bulduğun şey saf maddeden yapılmışsa, hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi bir anlık ışıktan başka bir şey değilse, o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın. Gene de en azından bir ışık patmalası görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile yaşamış olmanın zahmetine değer. " sf143

" - Yüreğim bir hain, dedi delikanlı Simyacıya, atlarını biraz dinlendirmek için durduklarında. Devam etmemi istemiyor.
- Ne ala, diye yanıtladı Simyacı. Bu yüreğinin diri olduğunu gösteriyor. Şimdiye kadar elde etmeyi başardığın şeyleri bir düşle değiş - tokuş etmekten korkması kadar doğal ne var.
- Öyleyse neden yüreğimi dinlemek zorundayım?
-Çünkü onu susturmayı biçbir zaman başaramazsın. Hatta onu dinlemiyormuş gibi yapsan da o gene oradadır., göğsündedir; hayat ve dünya hakkında ne düşündüğünü sana tekrarlamayı sürdürecektir.
-Bir hain olsa da mı?
-İhanet, senin beklemediğin bir darbedir. Ama yüreğini tanıyacak olursan, sana baskın yapmayı hiçbir zaman başaramayacaktır. Çünkü düşlerini ve arzularını tanıyacaksın. Hiç kimse kindi yüreğinden kaçamaz. Bu nedenle en iyisi onun söylediklerini dinlemek. Böylece, kendisinden beklemediğin bir darbe indirmeyecektir kesinlikle sana." sf148

" 'Biraz şikayet edecek olursam' diyordu yüreği, 'bu yalnızca benim bir insan yüreği olmamdandır ve insanların yürekleri böyle olur. Ulaşmaya layık olmadıklarını ya da ulaşamayacaklarını sandıkları için en büyük düşlerini gerçekleştirmekten korkarlar. Dirilmemek üzere sona ermiş aşklar, olağanüstü olabilecek, ama olamayan anlar, keşfedilmesi gereken, ama sonsuza dek kumların altında kalan hazineler daha aklımıza gelir gelmez bizler, yürekler hemen ölürüz. Çünkü böyle bir durumla karşılaşınca ölümcül acılar çekeriz' 
- Yüreğim acı çekmekten korkuyor, dedi bir gece Simyacıya, aysız gökşüzüne bakarlarken.
- Yüreğine, acı korkusunun, acının kendisinden de kötü bir şey olduğunu söyle. Düşlerinin peşinde olduğu sürece hiçbir yürek kesinlikle acı çekmez. Çünkü araştırmanın her anı, Tanrı ve Sonsuzluk ile karşılaşma anıdır. " sf 149


"En karanlık an, şafak sökmeden önceki andır" sf 151



" - Kendi Kişisel Menkıbe'sini yaşayan kimse neye ihtiyacı varsa hepsini bilir. Bir düşün gerçekleşmesini bir tek şey olanaksız kılar: Başarısızlığa uğrama korkusu" sf160


"Dünya, Tanrı'nın yalnızca görünen parçasıdır. Simya da tinsel yetkinliği maddi alana yönlendirir yalnızca." sf 161

" Aşk, ne çöl gibi devinimsiz durmaktan, ne rüzgar gibi dünyayı dolaşmaktan, ne de senin gibi her şeyi uzaktan görmekten ibarettir. Aşk, Evrenin Ruhu'nu değiştiren ve geliştiren güçtür. İlk kez onun içine girdiğim zaman, onun kusursuz olduğunu sandım. Ama daha sonra onun, yaratılmış olan her şeyin yansıması olduğunu, onun da savaşları ve tutkuları olduğunu gördüm. Evrenin Ruhu'nu bizler besliyoruz ve üzerinde yaşadığımız dünya, bizim daha iyi ya da daha kötü olmamıza göre, daha iyi ya da daha kötü olacaktır. Aşk'ın gücü işte burada işe karışır, çünkü sevdiğimiz zaman, olduğumuzdan daha iyi olmak isteriz her zaman." sf 168



18 Ağustos 2010 Çarşamba

Miço...

Musti'nin Kayığı :)
 Miço olup takılsam bir kaptanın teknesine... Açılsam denizlere... Uzaklara çok uzaklara... Derinden gelen Bulent Ortaçgil şarkısıyla... Denizi seviyorum...

kürek olmuş ellerim/bir baktım yüzüyorum/dalıp suya bakınca /neleri görüyorum/bambaşka bir dünyada/hepsi başka biçimde/yaşıyor hep içimde/denizi seviyorum/bir küçücük hamsicik/yanında bir de kalkan/torik hızla gidiyor/avını kovalarken/kumru gibi umkumru/karidesin peşinde/yengeç dipte yaşıyor/yüzmeyi bilmeyince
ahtapotun kolları/karıştırır kumları/kim görür ki bunları/denizi sevmeyince/yunus bizim dostumuz/bizler gibi oyuncu/ne kadar suya dalsak/biz geliriz sonuncu/gün batar akşam olur/balıklar bunu anlar/denizi sevenlere/artık yakamoz başlar

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Şeker Portakali'ndan...


" Kimseden hiçbir şey beklemiyorum. Böylece hayak kırıklığına da uğramıyorum."

"Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler"

"Tanrım! Gum! Ne oldu sana? "
Kazanmıştım. Bana 'Gum' dedi mi kurtuldum demekti.

"Birbirimize söz vermiştik, bir anlaşma yapmıştık, sırrımızı gizleyeceğimiz konusunda ölümüne bir anlaşma. Tanrı'dan başka kimsenin dostluğumuzu bilmemesi gerekiyordu."

" Evet, yapacağım bunu. Başladim bile. Öldürmek, Buck Jones'un tabancasını güm diye patlatmak degil! Hayır. Onu yüreğümde öldüreceğim, artık sevmeyerek... Ve bir gün büsbütün ölecek."

"Onu düşünmekten kendimi alamıyordum. Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. Ayağını bircam parçasıyla kesmek ve eczanede dikişattırmak değildi bu. Acı insanın birlikte öldürmesi gereken şeydi. Kollarda, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafayı bir yandan öbür yana çevirme cesaretini bile yık eden şeydi."

"Birkaç gün sonra her şey bitti. Yaşamaya yükümlüydüm. Yaşamaya!"

"Sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. Ara sıra sevgimle mutluyum, arasıra da yanılıyorum; bu daha sık oluyor."

...

Hazır şablonları düzenlemek de zor oluyormuş...